🎁 Vuk 359 Düzenleme Son Dakika

6lF7. Soru A’dan aldığı mal/emtia için, B’ye fatura düzenlettiren C’nin cezai sorumluluğu hakkında, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu VUK mi, mi uygulanacaktır? İlgili Hükümler VUK göre, “Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi, bu fıkra hükmünün uygulanmasında gizleme olarak kabul edilir”. İlgili hükümde muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge, “Gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belge” şeklinde tanımlanmıştır. VUK göre, “Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”. İlgili hükümde sahte belge, “Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Aşağıda, Ceza Hukuku açısından şekli-fikri sahtecilik tartışmasına girilmeksizin, mesele yalnızca Vergi Hukuku yönü ile incelenmiştir. Şekli bakımdan sahte olan faturada, esas itibariyle bir mal veya hizmet alımı da olabilir, fakat bu mal veya hizmetin karşılığında düzenlenen faturanın kendisi kısmen veya tümü ile sahtedir. Bu durumu, VUK kapsamında ele almak gerekir. Mal veya hizmet alımı gerçek olsa da, bu alımın karşılığında düzenlenen fatura sahte ise, fail veya failler hakkında VUK tatbiki gündeme gelecektir. Cevap Bir mal hareketi veya hizmet ifası olmaksızın düzenlenen belge “sahte belge” kabul edilmektedir. Örneğin, satın alınmayan bir mal veya hizmet için satın alınmış gibi fatura düzenlenmesi sahtecilik faaliyetini, düzenlenen fatura da sahte belgeyi oluşturmaktadır. Sahtecilik yapan mükellef vergi doğuran ticari faaliyetini vergi dairesinden gizleyerek, hiç vergi ödememek veya daha az vergi ödemek ya da sahte belge düzenlemek suretiyle komisyon almakta, dolayısıyla haksız kazanç elde etmektedir. Belgeyi kullanan mükellef ise, giderlerini fazla gösterip vergi matrahını düşürerek hiç vergi ödememek veya daha az vergi ödemek amacıyla hakkı olmayan bir indirimden yararlanmaktadır. Kanun koyucu, belge düzenine aykırı olan sahte belge düzenleme ve kullanma fiilleri için diğer kaçakçılık fiillerine nazaran daha ağır bir yaptırım öngörerek, cezanın önleyici fonksiyonunu ön plana çıkarmayı amaçlamış, doğrudan mali sistem ve otoritenin, belge düzeninin zayıflatılmasının önüne geçmeyi hedeflemiştir[1]. Vergi kaçakçılığı suçu açısından “sahte belge düzenlemek” ve “sahte belgeyi kullanmak” fiilleri birbirinden bağımsız olup, VUK bendinde yer alan bu fiillerin seçimlik hareketli suçlar olarak düzenlendiği görülmektedir. Suçun gerçekleşmesi için vergi kanunları uyarınca düzenlenen, kullanılan, saklanan veya ibraz mecburiyeti bulunan bir belgenin tek başına sahte olarak düzenlenmesi veya başkası tarafından sahte olarak düzenlenmiş bir belgenin kullanılması, suçun unsurlarının gerçekleşmesi, dolayısıyla vergi kaçakçılığı suçunun oluşması için yeterlidir. Diğer görüşe göre, sahte belgeyi düzenleyen kişinin aynı zamanda bu belgeyi kullanan kişi olması ihtimalinde tek suç oluştuğunun kabulü gerekeceği; zira sahte belge düzenleme ve kullanma suçları birbirinden ayrı ve bağımsız suçlar olup, failin yalnızca sahte belge düzenleme suçundan cezalandırılacağı savunulmaktadır[2].Aynı belgede iki farklı fiille, hem muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge ve hem de sahte belge niteliğindeki belgelerin düzenlenip kullanılması ve bu durumda suçun tespiti ve cezalandırmanın hangi suça göre yapılacağı hususları incelenmelidir. Örneğin, faturada bir malı değerinden fazla gösterirken, diğer bir mal hiç alınmadığı halde alınmış gibi gösterilebilir. Böylelikle tek bir belgede gerçekleştirilen iki farklı eylemden söz edilebilecek ve iki ayrı ceza verilmesi gerekecektir. Bu konudaki diğer bir görüş, “aynı belgede” sahtecilik ve yanıltıcılık unsurlarının bir arada bulunması halinde, TCK düzenlenen “fikri içtima” hükümleri gereğince faile, en ağır cezayı içeren sahte belge düzenleme veya kullanma suçundan ceza verilmesidir. Satış için düzenlenen faturaya gerçekte var olmayan bir satışın eklenmesinde ise, kısmi sahtecilik gündeme gelebilecektir. Gerçekte olan bir durumun sadece unsurlarında farklılığa gidilmek suretiyle gerçeği yansıtmaktan uzaklaşılması, o belgeyi muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge haline getirir[3]. Bu düşünceye göre, VUK göre faturanın şekli ve faturanın nizamı düzenlenmiştir. Kanunun 231. maddesinin 1. fıkrasının 4. bendinde, “Faturaların baş tarafında iş sahibinin veya namına imzaya mezun olanların imzası bulunur.” düzenlemesi yer aldığından, fatura üzerine atılan imzanın faturayı düzenleyenin irade beyanını yansıttığı kabul edilmelidir. Muhteviyatı itibariyle yanıltıcılık ve sahtecilik unsurlarının birlikte bulunduğu aynı faturada, irade beyanını yansıtan imza ve fatura bir olduğundan, iki eylemin varlığından bahsetmenin mümkün olmadığı, biri diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı sebebi de sayılmadığından, bir fiille VUK hükümlerinde tanımlanan birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet verildiğinin kabulü ile “fikri içtima” müessesinin uygulanması gerekir. Bu görüşe, sahtecilik ve yanıltıcılık faaliyetini içeren iki farklı eylem gerçekleştirildiğinden bahisle iştirak etmemekteyiz; zira TCK bir fiilin icrası ile birden fazla farklı suçun oluşması hali düzenlenmiştir. Aynı belgede, gerçekte hiç alınmayan bir malın gösterilmesi ile alınan bir malın içerik itibariyle değiştirilip fiyatı farklı olan diğer bir malla değiştirilmesi ayrı fiillerdir. İki farklı eylemin varlığı, TCK uygulanmasına engel teşkil edecektir. TCK anlamında eylemde birlik, ancak fiilin aynı fiil olması ile mümkündür. Fatura bir olsa da, fatura üzerinde kayıtlı işlem iki veya üç ayrı alışverişi konu edebilir. Eylemin birliği, fatura üzerinde imzanın ve dolayısıyla beyanın tekliği ile açıklanamaz. Burada mesele, düzenlenen fatura olmayıp faturanın içeriğinde geçen alışveriş sayısıdır. Her bir alışveriş, ayrı eylem kabul edilmelidir. TCK lafzı ve ruhu da bu kabule uygundur. Bu sebeple, fatura üzerinde yer alan ve her birisi ayrı işlemin konusu olan alışverişleri dikkate almaksızın, yalnızca faturanın birliğinden yola çıkılmak suretiyle TCK uygulanması, aynı apartmanda bulunan, birden fazla dairede yapılan hırsızlığın “fikri içtima” kapsamına yol açar ki, bu müessesinin “suçta ve cezada kanunilik” prensibine aykırı şekilde genişletilip tatbiki isabetli değildir. Konuyu, bir evden yapılan ve birden fazla malın çalınması ile de açıklayamayız. Çünkü VUK açısından, esas olan fatura değil, elbette o belgeye konu edilen alışverişlerdir. Çünkü fail, her bir alışverişi ayrı icra etmekte ve her birisinden de ayrı sonuca ulaşmaktadır. Bir başka ifadeyle, ortada aynı anda bir fiille işlenen birden fazla farklı suç da bulunmamaktadır. VUK veya b’nin, yani suça konu aynı fiilin birden fazla işlenmesi ise dikkat çekicidir. Çünkü burada, aynı fiille birden fazla farklı suç işlenmemiş, aynı suç işlenmiştir. Bu noktada, TCK düzenlenen “zincirleme suç” müessesesi gündeme gelebilir. Ancak TCK bir suç işleme kararının icrası kapsamında ve değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi “zincirleme suç” sayılmıştır. Birden fazla aynı suça konu alışverişin bir faturaya konu edilmesi halinde, TCK geçen “değişik zaman” kavramının gerçekleşmeyeceği ve zincirleme suçun uygulanamayacağı ileri sürülebilir. “Değişik zaman” kavramını, aynı suça konu eylemlerin kısa aralıklı olup olmadığına bakmaksızın TCK kapsamında dikkate aldığımızdan, aynı faturada birden fazla aynı suça konu eylemle ilgili “zincirleme suç” müessesinin uygulanabileceğini savunmaktayız. Belgeyi sahte düzenleyen veya kullanan şahıs açısından VUK düzenlenen suçların oluşup oluşmadığı incelenirken; ilgili belgenin vergi kanunları uyarınca düzenleme, saklama ve ibraz mecburiyeti olmayan belge olup olmadığı, bu zorunluluğu bünyesinde taşımayan bir belge olması ihtimalinde ise, vergi işlemlerinde kullanılıp kullanılmadığının tespit edilmesi gerekir. VUK suça konu belgenin “vergi kanunları uyarınca düzenleme, saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belge” olma niteliği, suçun maddi unsurunun önşartı olarak düzenlenmiştir. Bu niteliği haiz bir belgenin yalnızca düzenlenmesi, suçun oluşması için yeterlidir. Ancak sahte olarak düzenlenen herhangi bir belge hakkında failin vergi kaçakçılığı suçundan cezalandırılabilmesi için belgenin, vergilendirmeye ilişkin sonuç doğuran işlemlerde kullanılması gerekir. Vergi kanunları uyarınca düzenlenen, saklama veya ibraz mecburiyeti bulunan belge dışında herhangi bir belgenin, vergisel amaçlar dışında kullanılmak üzere düzenlenmesi durumunda, VUK düzenlenen vergi kaçakçılığı suçu değil, belgenin niteliği ve kullanıldığı yere göre Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen belgede sahtecilik suçu gündeme gelecektir[4]. Vergi kanunları uyarınca düzenleme, saklama ve ibraz mecburiyeti bulunmayan herhangi bir belge için vergi kaçakçılığı suçunun oluşabilmesi, ilgili belgenin vergilendirmeye yönelik sonuç doğuran işlemlerde kullanılmasına, dolayısıyla ya vergi matrahını düşük göstererek, ya da daha az vergi ödemek ve bu suretle vergi ziyaına sebebiyet verip haksız çıkar sağlanmasına bağlıdır. Şöyle ki; Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin tarihli, 2003/11723 E. ve 2006/246 K. sayılı kararında; sahte kira sözleşmesi düzenleyen sanığın amacının vergi kaçırmak suretiyle kendisine haksız çıkar sağlamak olduğu belirtilerek, özel evrakta sahtecilik suçunun ancak sahte belgenin Maliye dışındaki başka bir makama veya kiralayana karşı kullanılması halinde oluşabileceği hükme bağlanmış, dolayısıyla sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçunun değil, Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenen vergi kaçakçılığı suçunun oluştuğu kabul edilmiştir. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin tarihli, 2005/2983 E. ve 2005/13918 K. sayılı kararına göre; vergi kanunları uyarınca düzenlenmesi gereken belgelerin sahte olarak düzenlenmesi, vergi kaçakçılığı suçunun oluşabilmesi için yeterli olup, bu belgelerin kullanılması dolayısıyla vergi ziyaına neden olunması suçun unsuru olmaktan çıkarılmıştır. Mahkeme, sanık tarafından özel gider indirimi veya vergi iadesinde kullanılmak üzere sahte fatura düzenlenmesi eyleminde vergi kaçakçılığı suçu oluşmasına rağmen, özel evrakta sahtecilik suçundan ceza verilmesini bozma sebebi olarak görmüştür. Bu hususta değerlendirilmesi gereken diğer bir konu ise, sahte belgenin vergi kaçakçılığı suçunun işlenmesinde kullanılması, dolayısıyla TCK uyarınca sahtecilik suçundan ve ilgili suçtan dolayı ayrı cezaya hükmedilip edilmeyeceği veya içtima halinin var olup olmadığı, Vergi Usul Kanunu’nda aksini kabul eden bir düzenlemenin yer alıp almadığıdır. TCK göre, “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır”. İlgili madde, yasanın genel hükümleri arasında yer alan düzenlemelerin özel yasalar açısından da uygulanacağını hükme bağlamıştır. Türk Ceza Kanununun genel hükümleri arasında yer almayan ve “Topluma karşı suçlar” başlıklı üçüncü kısmın “Kamu güvenliğine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen “İçtima” başlıklı 212. maddesine göre, “Sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur”. Genel hükümler kısmında yer almayan bu düzenleme, özel yasalar bakımından uygulama alanı bulmayacaktır. Şöyle ki; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun tarihli, 2010/7-38 E. ve 2010/79 K. sayılı kararına göre, “İçtima” başlıklı TCK genel hükümler arasında yer almadığından, TCK düzenlenen kural burada geçerli olmayacaktır. 5237 sayılı TCK yalnızca Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlara ilişkin olarak uygulanabilecektir. Özel yasalarda düzenlenen suçların işlenmesi sırasında sahte evrak düzenlenmiş olması halinde failin ayrıca bu suçtan da cezalandırılabilmesi için o yasada özel bir düzenleme yapılmış olması zorunlu olup, aksinin kabulü ceza kanunlarında kıyasın uygulanması anlamına gelecektir. Örneğin, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yer alan düzenlemeye göre, “Bu Kanunda tanımlanan suçların belgede sahtecilik yapılarak işlenmesi halinde, ayrıca bu suçtan dolayı da cezaya hükmolunur”. Kanun koyucu ilgili düzenleme ile bu Kanun açısından kural koymakla kalmamış, bunun yanında bu şekilde hüküm bulunmayan özel yasalar açısından TCK uygulanmayacağına ilişkin iradesini de dolaylı olarak göstermiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yerel Mahkeme kararı ve bu kararı onaylayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik görmemiş, Savcılık Makamının itirazının reddine karar vermiştir. Vergi Usul Kanunu’nun “Suçlarda birleşme” başlıklı göre, “Bu Kanunda yazılı vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezaları ile 359. maddede ve diğer kanunlarda yazılı cezalar; içtima ve tekerrür hükümleri bakımından birleştirilemez”. Bu düzenleme ile vergi kaçakçılığı sonucunda vergi ziyaına neden olan fail hakkında idari yaptırım kararının uygulanması, ayrıca gereğince vergi kaçakçılığı suçundan ceza verilmesine engel teşkil etmeyecektir[5]. Bu hüküm; vergi ziyaı nedeniyle ceza kesilmesinin, 359. maddeye göre ceza verilmesine engel olmayacağına ve içtima açısından eylemlerin birleştirilemeyeceğine yöneliktir. Bu eylemler, bir yanda fatura verilmemesi veya alınmaması gibi usul ve şekil hükümlerine uyulmaması nedeniyle kesilen özel usulsüzlük cezası olup VUK diğer yanda VUK düzenlenen vergi kaçakçılığı suçuna ilişkindir. Bu hüküm dışında, içtima hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına yönelik bir düzenlemenin yer almadığı Vergi Usul Kanunu’nda, TCK gereğince belgede sahtecilik suçu bakımından ayrıca ceza verileceğine yönelik bir düzenleme de bulunmamaktadır. Tüm bu nedenlerle; vergi kanunları uyarınca tutulan, düzenlenen, saklama ve ibraz mecburiyeti bulunanbelgeleri “sahte” olarak düzenleme veya kullanma fiillerinin; VUK düzenlenen vergi kaçakçılığı suçunun maddi unsurları içinde eridiğini ve Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen belgede sahtecilik hükümleri bakımından da ayrıca cezalandırılamayacağını kabul etmek gerekecektir. VUK yer verilen sahte belge düzenlemek suretiyle işlenen vergi kaçakçılığı suçu, TCK ve devamında düzenlenen belgede sahtecilik suçlarına göre dar kapsamlı ve özel nitelikli bir kanundur. Dolayısıyla bu hususta, bir fiille birden fazla suçun oluşmasına sebebiyet veren failin, en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacağını belirtilen TCK gidilemeyecek, fail hakkında vergi kaçakçılığı suçundan ceza verilecektir. Bu durumda belgenin, Vergi Usul Kanunu’na göre tutulması zorunlu olan bir belge olup olmadığı önem teşkil edecektir. VUK göre; Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan ilişki ve işlemlere ait olan kayıtların belgelendirilmesi zorunlu olup, bu Kanuna göre kullanılan veya bu kanunun Maliye ve Gümrük Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanılarak, kullanma mecburiyeti getirilen belgelerin, öngörülen zorunlu bilgileri taşımaması halinde bu belgeler vergi kanunları bakımından düzenlenmemiş sayılacaktır. Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tutulması zorunlu olan belgeler; fatura, fatura yerine geçen belgeler perakende satış vesikaları, gider pusulası, müstahsil makbuzu, sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, adisyon, yolcu listesi, ücret bordrosu ve senetler olarak sayılabilir[6]. Somut olayda, düzenlenen fatura içeriği itibariyle gerçek mal alışverişini yansıtmamakla birlikte, faturayı alan ve veren kişi arasında gerçek bir mal ve hizmet alışverişi de bulunmamaktadır. Faturanın içeriğinde yer alan ilişkinin gerçek işleme veya duruma dayanmaması, ilgili belgeyi muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgeden itibariyle yanıltıcı belgede gerçek bir işlem ve duruma dayanan bir borç ilişkisi mevcut olup, adıgeçen belge temel borç ilişkisinden farklılık arz edecek şekilde düzenlenmektedir. VUK öngörülen muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgenin varlığından söz edilebilmesi için, suça konu işlem ve/veya ilişkinin belgeye tam olarak aktarılmaması, dolayısıyla içeriği itibariyle yanıltıcı nitelik taşıması gerekecektir. Örneğin; tamir için alınan emtia, özel maliyet hesabına kaydedilmesi gerekirken doğrudan gider olarak kaydedildiği takdirde muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek veya kullanmak suçu oluşacaktır. Ancak bunun için faturanın içeriğinde emtianın değeri, türü, niteliği bakımından herhangi bir yanıltıcı beyanın var olup olmadığının incelenmesi zorunludur. Esasen faturanın bedeli kadar mı mal alınmış, bu hususun netleştirilmesi gerekmektedir. Ancak düzenlenen faturanın gerçek mal akışını yansıtmaması ihtimalinde, sahte belgenin varlığını kabul etmek gerekecektir. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin içtihatlarında genel olarak; fatura konusu emtianın fiilen alındığı veya alınmadığı, bedelinin ödenip ödenmediği, gerçeği yansıtmayan belgenin, yani “naylon fatura” olarak adlandırılan faturaların niteliğinin anlaşılıp anlaşılmadığı ve buna göre kullanılıp kullanılmadığı hususlarının incelenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin tarihli, 2011/12571 E. ve 2012/199 K. sayılı kararında; sanık tarafından kullanılan ve sahte olduğu iddia edilen faturaları düzenleyen Firmanın, faturaya konu mallarla ilgili işlemleri yapabilecek kapasiteye, sermayeye, işyerine ve ekipmana sahip olmadığı, alım-satımın gerçeğe dayanmadığı, faturaların komisyon karşılığı düzenlendiği, inşaatta kullanılan malların gerçekte satın alınmasına rağmen diğer mükellef olan bu Firmanın faturaları ile belgelendirildiği, dolayısıyla mükellef ile faturayı düzenleyen Firma arasında gerçeğe dayanan bir ticari alışverişin bulunmadığı, tüm bu hususların vergi inceleme raporunda tespit edilmesi ile ilgili belgenin VUK uyarınca sahte belge olarak değerlendirilmesine hükmedilmiştir[7]. İlgili karardan anlaşılacağı üzere sonuç olarak; fatura alınmaksızın gerçekleştirilen satın alımların bir başka mükellefe ait fatura ile belgelendirilmesi halinde, faturayı düzenleyen ile alan arasında gerçek bir mal ve hizmet alışverişi bulunmadığı için sözkonusu belgenin içerik itibariyle yanıltıcı olduğu ileri sürülemeyecek, aldatma kabiliyeti bulunmasına gerek olmaksızın, salt var olmayan işlem ve/veya ilişkiyi konu edinen bu belgenin sahte belge olarak değerlendirilmesi gerekecektir. Bu durumda fail hakkında, VUK tanımlanan suç ve cezanın uygulanması gerektiği dikkate alınmalıdır. Farklı bir görüşe göre, ortada gerçek bir mal veya hizmet alımı olduğundan, fatura farklı bir kişiden, yani o mal veya hizmeti satmayandan alınsa bile, ortada gerçek bir mal ve hizmet bulunduğu için, faturanın sahte kabul edilip suça konu edilmemesi gerektiği, eğer fatura mal veya hizmetin özellikleri veya fiyatı itibariyle yanlış, yani abartılı düzenlenmişse, bu halde muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgenin kabulü ile VUK tatbik edilmesi gerektiği düşünülmelidir. Kaçakçılık suçlarını ve cezalarını düzenleyen VUK lafzı ve ruhu incelendiğinde, katılmadığımız bu son görüşe uygun hükümler içermediğini, bu tür bir kabulün başta “suçta ve ceza kanunilik” prensibi olmak üzere kanun koyucunun amacı ile ilgili ceza normunun fonksiyonuna aykırı düşeceğini ifade etmek isteriz. . Prof. Dr. Ersan Şen Stj. Av. Nilüfer Yenice . Bu köşe yazısı, sayın Prof. dr. Ersan ŞEN tarafından sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder. - [1] Mehmet Taştan, Açıklamalı - İçtihatlı Vergi Kaçakçılığı Suçları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, [2] Mehmet Taştan, [3] Mehmet Taştan, [4] Mehmet Taştan, [5] Mehmet Taştan, [6] Mehmet Taştan, [7] Mehmet Taştan, Dipnot 82. VUK 359 hakkında düzenlemeler içeren Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7394 Sayılı Kanun ile artık Vergi Usul Kanunu’nun 359. maddesinde yer alan hapis cezalarının üst sınırı artırılmış, kaçakçılık cezalarına hükmedilecek cezalar için Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesinde yer alan “zincirleme suç” hükümlerinin uygulanması öngörülmüş, VUK 359 maddede sayılan suçlar bakımından soruşturma ve kovuşturma aşamasında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi ve bu kapsamda belli koşullarla cezalarda indirim yapılması hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla her vergi yılı için ayrı bir ceza değil tek bir cezaya hükmedilecektir. 7394 Sayılı Kanun’un Vergi Düzenlemeleri ile VUK 359 kapsamında kişilere etkin pişmanlık, ödeme ve ceza indirimi hakkı tanınmıştır. Bu uygulamanın mahkeme tarafından yerine getirilme zorunluluğu yoktur. Mahkemelerin hala zincirleme suç konusunda farklı kararlar verebilme ihtimali vardır. Eylemlerin aynı suç işleme kararının icrası kapsamında değerlendirilmesi gereklidir. Ayrıca kanun metninden de anlaşılacağı üzere VUK 359 kapsamında temyiz hakkı kanun metnine göre VUK 359 kapsamında ibraz etmeme ve gizleme ceza üst sınırı 5 yıl, sahte belge düzenleme ve kullanma ceza üst sınırı ise 8 yıl olmuştur. Matrah artırımı gibi nedenlerle vergi ve ceza kesilmemiş ancak ceza davası açılmış ise işbu hapis cezaları 1/2 oranında indirilecektir. Ancak vergi dairesi hem vergi ve ceza kesmiş, hem de suç duyurusunda bulunmuşsa; savcılık aşamasında verginin tamamını ve cezanın yarısını öderseniz hapis cezası 1/2 oranında, mahkeme aşamasından karar verilene kadar öderseniz ise hapis cezası 1/3 oranında indirilecektir. Vergi dairesi tarafından vergi ve ceza kesildi, ancak ödemek istemeyip vergi mahkemesinde dava açtıysanız ceza davasındaki indirimlerden yararlanmak için işbu davalarınızdan feragat etmeniz veya hiç vergi davası açmamanız derhal durduran, ödeme yapılırsa 1/2 indirim yapılacağını hükümlüye bildiren ve dosyada 1 yıl sonra yeniden karar verileceğini belirten kararlara hükmedilmeye başlanılmıştır. Örnek kararlar aşağıdaki gibidir.“hükümlüler hakkındaki Vergi Usul Kanunu’na muhalefet suçundan ayrı ayrı her hükümlü için verilen … KEZ … YIL … AY … GÜN hapis cezalarının İNFAZLARININ DERHAL DURDURULMASINA, Vergi mahkemesinde dava açılmaması açılmış ise feragat edilmesi, kanun yollarına başvurulmaması şartıyla 213 sayılı VUK 359. maddesine yazılı fiillerle verginin ziyaa uğratıldığının tespit edilmesine bağlı olarak, tarh edilen verginin, gecikme faizi ve gecikme zammını tamamı ile kesilen cezaların yarısı ve buna isabet eden gecikme zammının … tarihinden itibaren BİR YIL içerisinde Maliye Veznesine ödenmesi halinde esas kararla verilen cezasından 1/2 oranında indirim yapılacağının hükümlülere ihtarına,” Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7394 Sayılı Kanun için tıklayınız. Vergi hukukuna ilişkin diğer yazılar için tıklayınız.“Uyarlama davası; VUK yapılan ceza sürelerinde değişiklik, ödemeye bağlı ceza indirimi ile müteselsil/zincirleme suça ilişkin şartların belirlenmesinde duruşma açılmak suretiyle davanın görülmesini gerekli kılar. Nitekim geçici 5., yani son fıkrasında bu yönde bir düzenlemeye ve duruşma açılması gereğine yer verildiği 5252 sayılı Kanunun 9. maddesinin 4. fıkrasına benzer bir hüküm bulunmadığından, yapılan değişiklikle açılan uyarlama davası ve yapılacak duruşma sürecinde suç/dava zamanaşımı işlemeye devam edecektir. Çünkü bu durumda mahkumiyet kararının kesin hüküm etkisi kalkmış ve dava yeniden görülmeye başlamış olmakla, bunun aksini gösteren bir hüküm de 7394 sayılı Kanun değişikliğinde öngörülmediğinden, suç/dava zamanaşımına ilişkin hükümlerin uygulanmayacağına dair bir sonuca gidilemez, yani kesinleşen bir dosyada duruşma açılmakla zamanaşımı yeniden işlemeye başlar ve uyarlama davası süreci kesinleşinceye kadar devam eder, eğer bu süreçte dava zamanaşımı dolarsa davanın düşmesine karar süresi, TCK öngörülen süreler ile tanımlanan durma veya kesilme koşullarına göre hesaplanır. Dava zamanaşımında azami süre geçilemez. Örneğin, cezanın üst haddine göre toplam süre 12 yıldır. Yeni ceza süresinin 8 yıla çekilmesi, TCK gereğince dava zamanaşımı yönünden fail aleyhine 22,5 yıl olarak tatbik edilemez. Bu görüşü destekleyen, fakat karşı görüş olarak dava zamanaşımının lehe olan süre üzerinden baştan itibaren uygulanması gerektiği ileri sürülebilir. Bu görüşün yasal dayanağının olmadığını ifade etmek davası olarak adlandırılan ve failin lehine olabilecek hükümlerin olup olmadığının, varsa bunların tatbikini öngören ceza kanunlarının fail lehine uygulanması amacıyla kesinleştiği halde tekrar açılan dava ve buna bağlı duruşma sırasında, dosya tekrar açıldığından sadece değişikliklerle sınırlı bir inceleme ve uygulama yapmakla yetinilmemeli, gerek bu değişikliklerin tatbiki ve gerekse tekrar başlayan kovuşturma sırasında dikkat çeken veya CMK ve uyarınca dosyaya sunulan deliller, durum değişiklikleri ve kesinleşme öncesinde yapılan yargılama sürecinde fark edilen lehe olabilecek maddi ve hukuki hatalar da giderilmeli, işin esasına girilmeli, yalnızca usule ilişkin bir müdahale yapıldığından bahisle salt lehe değişikliklerin olup olmadığını ve varsa bunların faile tatbiki ile yetinilmemeli, yeniden duruşma açıldığından eksik veya hatalı olan hususlar da giderilmeli, böylelikle yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak gözönünde bulundurulacak hususlar da dahil olmak üzere, davanın esasına etkili tespitlerin dikkate alınması suretiyle maddi hakikate ve adalete “uyarlama davası” olarak bilinen dava ile bu süreçte başlayan duruşmada, kovuşturma deyim yerinde ise sil baştan, yani tüm kovuşturma süreci iş ve işlemleri tekrarlanmak suretiyle yapılmaz. Esas olan; lehe kanun değişikliklerinin tespiti ile somut olaya ve faile tatbikinden ibarettir, ancak yeniden görülecek duruşma sırasında tespit edilen hatalar ve yeni ortaya çıkan lehe hususlar varsa, maddi hakikate ve adalete ulaşılması amacıyla elbette bunlar incelenmeli ve göz önünde bulundurulmalıdır.” “Vergi kaçakçılığı suçlarında binlerce kişi hapisten kurtulacak” başlıklı Burak ASLANPINAR yazısı için tıklayınız. TBMM’ye sunulan Yeni Torba Kanun Teklifi ile Vergi Usul Kanunu’nun “Vergi Kaçakçılığı Suçları ve Cezaları”na ilişkin 359. maddesinde çok önemli değişiklikler yapılıyor. Bu değişiklikler; incelemeleri, soruşturmaları, ceza davaları devam eden hatta hapis cezası almış binlerce kişiyi ilgilendiriyor. Yani binlerce kişi hapse girmekten kurtulabilir ya da cezaevinden çıkabilir. 1 Değişikliklerin 3 maddede özeti Söz konusu değişiklikler özetle şunları içeriyor 1- Farklı takvim yıllarında işlenen vergi kaçakçılığı suçları örneğin sahte fatura düzenleme ya da kullanma için zincirleme suç hükümleri uygulanacak. Böylece birden fazla yılda vergi kaçakçılığı fiili olsa da tek bir cezaya hükmedilerek 15-20 yılı bulan ağır ve orantısız cezalar önlenmiş 2- Vergi kaçakçılığı fiillerinden üst sınırı 3 yıl olanlar 5 yıla, 5 yıl olanlar 8 yıla çıkarılacak. Ancak alt sınırlarda bir değişiklik yapılmayacak. Bu nedenle verilmesi muhtemel hapis cezası hükümlerine çok etkisi olmayabilir. 3- Vergi kaçakçılığı fiili vergi ziyaına kaybına da neden olduysa; bu vergi, gecikme faizi, gecikme zammı ve vergi ziyaı cezasının yarısı soruşturma evresinde savcılık aşamasında ödenirse hapis cezası yarısına inecek. Aynı ödeme kovuşturma evresinde ceza mahkemesinde yapılırsa hapis cezasının üçte biri indirilecek. Ortada vergi ziyaı ve cezası yoksa verilecek hapis cezası yarı oranında indirilecek. Söz konusu hapis cezası indiriminden faydalanabilmek için vergi mahkemesinde dava açılmaması, açılmışsa feragat edilmesi, kanun yollarına başvurulmaması veya başvurulmuşsa vazgeçilmesi şart olacak2. Bu yazıda yalnızca farklı takvim yıllarında işlenen vergi kaçakçılığı suçları için zincirleme suç hükümlerinin uygulanması ile bu uygulamanın vergi kaçakçılığı suçundan şüpheli, sanık ya da hükümlü durumda olanlara etkisini inceleyerek diğer maddeleri ayrıntılı değerlendirmek üzere başka yazılara bırakacağız. 2 Zincirleme suç düzenlemesine neden ihtiyaç duyuldu? Farklı takvim yıllarındaki vergi kaçakçılığı fiilleri bakımından zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesine ilişkin değişikliğin önemini anlatabilmek için öncelikle mevcuttaki yargı uygulamasına değinmek gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2002 yılında verdiği bir kararla başlayan ve daha sonra hem Yargıtay dairelerinin hem de istinafın devreye girmesiyle birlikte bölge adliye mahkemelerinin benimsediği yerleşmiş bir görüş bulunmaktaydı3. Bu görüşe göre, VUK’un 359. maddesi bakımından teselsül yani zincirleme suç hükümleri, yalnızca aynı yıl için uygulanabiliyor ve başka bir takvim yılındaki fiil için ayrı bir ceza veriliyordu. Yargıtay’ın bu yaklaşımı sonucunda; aynı yıl örneğin 2015 yılı içinde yüzlerce sahte belge düzenleyen/kullanan mükellef tek ceza alırken, yalnızca iki fatura düzenleyen ancak bu faturaları birkaç gün arayla da olsa farklı yıllardaki tarihlerde düzenleyen örneğin ve tarihlerinde iki ayrı ceza almaktaydı. Oysa suçta ve karşılığındaki cezada orantılılık olmadığı, suç ve ceza bakımından böyle bir takvim yılı ölçütünün VUK ya da TCK’da bulunmadığı, vergi ziyaının kaybının suçun unsuru olmaması nedeniyle vergilendirme dönemi ayrımı yapmanın bir anlamı olmadığı açıktı. Nitekim bu şekildeki yerleşmiş kararların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Anayasa’ya ve TCK’ya uygun olmadığı hem akademik mecrada hem de yargılama faaliyetleri esnasında tarafımızdan ve konuyla ilgili diğer bazı uygulamacı ve akademisyenler tarafından çok kez ifade edilmiş olmasına karşın yargı kararları değişiklik göstermedi. Neticede, oluşan adaletsiz durum ve bazı mağduriyetler neticesinde kanunda yeni bir düzenleme yapılması gereği görüldü. 3 VUK’un 359. maddesinin birden fazla yılda ihlalinde zincirleme suç uygulanıp tek ceza verilmesi 16 yıllık ceza 3 yıla inecek Getirilecek yeni hükümle; VUK’un 359. maddesinde düzenlenen suçların birden fazla takvim yılı veya vergilendirme dönemi içinde aynı suç isleme kararının icrası kapsamında işlenmesi halinde, Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesi zincirleme suç uygulanacak. Böylece birden fazla yıldaki örneğin 2013, 2014, 2015, 2016, 2017 vergi kaçakçılığı suçu fiilinden yargılanan bir kişiye yalnızca tek ceza verilecek ancak bu ceza zincirleme suç uygulanarak ¼ ilâ ¾ oranında artırılacak. Bu durumda, sahte belge naylon fatura kullanma fiili nedeniyle mevcuttaki yerleşmiş yargı kararlarına göre 16 yıldan fazla ceza alabilecek bir kişi hakkında yalnızca 3 yıl ve 1,5 ay cezaya hükmedilebilecek. İnfaz hükümleri de dikkate alındığında bu kişi fiilen hiç hapse girmeyebilecek ya da halihazırda cezaevindeyse tahliye olabilecek. 4 Cezası kesinleşmiş olanlar için tahliye yolu “Uyarlama Yargılaması” Yeni düzenleme yasalaştıktan sonra halihazırda ceza soruşturması ve yargılaması devam edenler, “ceza kanunlarının zaman bakımından uyulanması” hükümleri gereğince “lehe kanun” olan yeni düzenlemeden doğrudan yararlanacaklar. Yani bu kişiler hakkında farklı yıllara ilişkin fiillerden yargılama olsa da zincirleme suç nezdinde tek cezaya hükmedilebilecek. Cezaları kesinleşmiş olanlar içinse yeni bir talepte bulunulması ve takip edilmesi gerekiyor. Vergi, ceza, ceza usul ve ceza infaz hukuku alanlarında uzmanlık gerektiren bu sürecin adı ise “Uyarlama Yargılaması”. Kanunun lehe değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra, sözü edilen konularda uzman avukat/avukatlar vasıtayla takip edilecek bir süreçle, vergi kaçakçılığı suçlarından hapis cezası kesinleşmiş on binlerce kişiye tahliye yolu görünüyor. 0742 Haber Kaynağı Hürriyet Sahte Fatura düzenleyen ve Vergi kaçıranlara verilecek cezaların yeniden düzenlenmesine ilişkin çalışma tamamlandı. Birbiriyle bağlantılı suç için ayrı ayrı uygulanan ceza ortadan kaldırılıyor. Zincirleme suç tanımı yapılarak, aynı işlemdeki her bir fatura ayrı ayrı değerlendirilmeyecek, tüm faturalar tek bir suç olarak değerlendirilecek, bu durumda da uygulanan cezalar arttırılacak. Hürriyet'ten Nuray Babacan'ın haberine göre kayıt dışılığı önlemek için elektronik fatura uygulama limiti düşürülecek. Sahte fatura uygulamasının en çok inşaat ve petrol sektöründe olduğu belirtiliyor. SON AŞAMADA Sahte fatura ve belge düzenleyerek vergi kaçıran ve kayıt dışılığın sürmesine neden olanlarla ilgili olarak geçen yıldan beri süren çalışmalar son aşamaya getirildi. Önümüzdeki ay, TBMM’nin gündemine gelmesi planlanan düzenlemeyle, daha önce hazırlanan taslak metinde değişikliklere gidildi. Amaç, sahte belge düzenlenmesini ortadan kaldıracak mekanizma kurmak olarak ifade edildi. İşte beklenen yeni düzenlemeler İŞTE DÜZENLEMELER 1. 5 bin liranın üzerinde düzenlenebilen elektronik fatura, 2 bin liraya kadar indirilecek. Böylece, yapılan ödemelerin büyük bölümü kayıt altına alınmış olacak. Uygulama Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın kararıyla yapılacak ve yasayla eş zamanlı olarak yürürlüğe konulacak. Düzenleme tüm ayrıntıları kapsayacağı için 15 maddelik bağımsız bir yasa olarak Meclis’in gündemine gelecek. 2. Teklife göre, zincirleme suç tanımı getirilecek. Birbiriyle bağlantılı suçlardan ayrı ayrı ceza verilmesi yerine tek ceza verilecek. Ancak bu ceza ağırlaştırılmış olacak. 3. Taslakla, alt limit cezanın 3 yıldan 5 yıla, üst limit cezanın ise 5 yıldan 8 yıla çıkarılması planlanıyor. 4. Ayrıca, sahte belge düzenleyenler ve geçmişte buna sık başvuranlardan yeni dönemde teminat istenecek. Bu teminatın ayrıntıları belirlenecek ve teminat vermeyenler belge düzenleyemeyecek. 5. Uzlaşma mekanizması da bazı değişikliklerle devam edecek. Borcunun yüzde 50’sini yatırmayı kabul edenin cezası, yüzde 50 oranında indirilecek. Ancak uzlaşma mekanizmasının uygulanabilmesi için kişinin sahte belge düzenlemesi toplam işleminde yüzde 20’yi geçmemesi gerekecek. Aksi durumda, bu kişilerde uzlaşmaya oturulmayacak. MEVCUT DÜZENLEME NE DİYOR? Mevcut yasanın Vergi Usul Kanunu’nun Kaçakçılık Suçları ve Cezaları’ başlıklı 359. maddesi, bir takvim yılı içinde vergi kanunlarına göre tutulması gereken defter ve kayıtlarda, hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, ilgisi olmayan kişiler üzerine hesap açan veya defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydedenler, bunları tahrif eden, gizleyen, yanıltıcı belge düzenleyenler hakkında 18 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilmesini öngörüyor. Madde, defter sayfaları, kayıt ve belgeleri yok eden veya bunların yerine yenisini koyan, asıl veya suretlerini sahte olarak düzenleyip kullananları ise 3 ila 5 yıl arasında hapis cezasını’ hükme bağlıyor. Burada, her bir takvim yılı için ayrı ayrı ceza verilmesi gerekiyor. CEZALAR 'AĞIR' ELEŞTİRİSİ Sık sık sosyal medyadan sesini duyurmaya çalışan ve kendilerini VUK 359. madde mağduru olarak tanımlayan kişiler, bu madde nedeniyle birçok kişinin hala cezaevinde olduğuna dikkat çekiyor. Verilen cezaların çok ağır olması nedeniyle COVID-19 iznine dahi birçok mahkumun ayrılamadığını belirten mağdurlar, kendilerine verilen bu cezaların cinayet ve terör suçlularından dahi fazla olduğunu, bu yasanın TCK’nın en acımasız yasası olduğunu belirtiyor ve yasanın gözden geçirilmesini talep ediyor. İktidar Milletvekilleri, 25 Mart 2022 Cuma günü “Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifini” Meclis'e sundular. Teklif, 39 maddeden oluşuyor ve çok önemli değişiklikler içeriyor. Bu yazımda, Vergi Usul Kanunu'nun VUK 359. maddesi ile ilgili teklifte yer alan değişiklikleri dikkatinize sunacağım. Bir ülke düşünün; 1 milyona yakın Kurumlar Vergisi mükellefi ve 2 milyon 200 bin gerçek usulde Gelir Vergisi mükellefi var. Üç milyon 200 bin vergi mükellefi olan ülkede, bugün itibarıyla “sahte belge düzenleme ve kullanma” fiili nedeniyle Asliye Ceza Mahkemelerinde dava var. Sanık sayısı ise, sıkı durun, 1 milyon 500 bin kişi. Bu işte bir terslik olduğu açık değil mi? CEZALARDA ÜST SINIR YÜKSELTİLİYOR Vergi Usul Kanunu'nun “Kaçakçılık Suçları ve Cezaları” başlıklı 359. maddesinde önemli değişiklikler öngörülüyor. Bu maddede belirtilen hapis cezalarının üst sınırı artırılıyor. a bendinde yer alan “18 aydan 3 yıla kadar” ibaresi “18 aydan 5 yıla kadar” şeklinde değiştiriliyor. b ve ç fıkralarında yer alan “3 yıldan 5 yıla kadar” ibareleri “3 yıldan 8 yıla kadar”, c fıkrasında yer alan “2 yıldan 5 yıla kadar” ibaresi “2 yıldan 8 yıla kadar” şeklinde değiştirildi. Şu ana kadar oluşan dosyalara çözüm getirilirken, bundan sonrasına ilişkin olarak caydırıcı olmak adına cezaların üst sınırlarının artırılması hedefleniyor. ETKİN PİŞMANLIK VUK 359. madde kapsamındaki suçlar bakımından soruşturma ve kovuşturma aşamasında etkin pişmanlık düzenlemesi getiriliyor. Tarh edilen verginin hesaplanan gecikme faizi ve gecikme zammının tamamı ile kesilen cezaların yarısı ve buna isabet eden gecikme zammı; 1- Soruşturma aşamasında ödenmesi halinde, fail hakkında verilecek hapis cezası yarı oranında, 2- Kovuşturma aşamasında hüküm verilinceye kadar ödenmesi halinde, üçte bir oranında indirim yapılacak. Etkin pişmanlıktan yararlanılabilmesi için; vergi mahkemesinde dava açılmaması, açılmışsa feragat edilmesi, kanun yollarına başvurulmaması ve başvurulmuşsa vazgeçilmesi gerekiyor. Zincirleme suç hükümleri uygulanacak Birden fazla yılda aynı suçu işleyenlere; ayrı ayrı her yıl için değil, tek bir yıldan ceza verilecek. Farklı takvim yıllarında işlenen vergi kaçakçılığı suçları olan sahte fatura düzenleme ve kullanma fiili için Türk Ceza Kanunu'nun zincirleme suç hükümleri uygulanacak TCK 43. madde. Bu şekilde birden fazla yılda vergi kaçakçılığı fiili işlense de tek bir cezaya hükmedilecek. İşlenen suçun birden fazla takvim yılı veya vergilendirme dönemi içinde “aynı suç işleme kararının icrası kapsamında“ işlendiğine mahkemenin kanaat getirmesi halinde, ancak “zincirleme suç” hükümlerinin uygulanabileceğinin altını çizelim. Bu düzenleme ile 25 yılı bulan ağır ve orantısız cezalar önlenmiş olacak. HAPİSE GİRMEMEK İÇİN, BİR YILLIK ÖDEME SÜRESİ TANINIYOR Bu değişiklik; sadece incelemeleri, soruşturmaları, ceza davaları devam eden kişileri değil, hapis cezası almış binlerce kişiyi de etkiliyor. Haklarında hüküm verilmiş olup da dosyası infaz aşamasında olanlar; kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içinde vergi, gecikme faizi ve gecikme zammının tamamı ile vergi cezalarının yarısını ödemeleri koşulu ile soruşturma evresi için yapılan etkin pişmanlık düzenlemesinden faydalanabilirler. Bu durumda hapis cezaları yarıya indirilecek. Matrah artırımında bulunulduğu için haklarında tarhiyat yapılmayan ya da vergi davası açıp davaları kazanan ve kararları kesinleşenlere, Asliye Ceza Mahkemeleri cezaları verirken yarı oranında indirim yapacaklardır. DÜZELTİLMESİ GEREKENLER… Toplumsal bir sorun haline dönüşen “VUK 359 “mağdurlarının sorunlarının çözümü için uzun bir bekleyişten sonra, böyle bir yasa teklifinin ortaya çıkmasını çok olumlu bulduğumu ifade etmeliyim. Ortaya çıkan teklif metninde, birçok soruna da neden olabilecek çelişkili düzenlemeler mevcut. Bunları biz ortaya koyalım, belki Komisyon ve TBMM'de çözülür. – Etkin pişmanlıktan faydalanmak isteyen sahte belge düzenleyenlere, kullanıcılara göre büyük avantaj sağlanıyor. Ülkemizde, sahte belge düzenleyenlere %2 komisyon geliri üzerinden gelir ya da kurumlar vergisi ve bu gelirin üzerinden KDV tarhiyatı yapıldığı için, kullanıcılara göre daha düşük rakamlarla sorunlarını çözecekler. Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın Katma Değer Vergisi'ne ilişkin düzenlediği genel tebliğlerde ortaya koyduğu düzenlemeleri inkâr eden bir sonuç ortaya çıkıyor. – Hüküm giymiş olanlara ödeme için 1 yıl değil, 36 ay süre tanınmalıdır. – Kaçakçılık suçları nedeniyle ceza; Hazine'yi zarara uğratmaktan değil, kamu düzenini bozmaktan verilmektedir. Etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak için, mükellefleri dava açmamaya ve açılmış olan davalardan feragata zorlamak; ceza tehdidi ile kanunlara aykırı vergi ve cezayı tahsil etme niyeti olarak yorumlanabilir ve durumdan vazife çıkaranlar olabilir. Dava açmama konusundaki ısrardan vazgeçmekte yarar var. Yazımı 7326 sayılı Kanun'dan faydalandığı halde, ödeme şartlarını ihlal edenlere bir müjde vererek noktalayayım. Çok yakın bir zamanda, sizlere bir hak daha tanınacak. Paraları hazırlamaya başlayın… NEDİM TÜRKMEN

vuk 359 düzenleme son dakika